Çocukken diş hekiminin hediye ettiği ağız aynasıyla çürüyen dişini inceleyen Nagehan Uzuner, ağzında fark ettiği kabarıklığı araştırınca erken evre tükürük bezi kanseri olduğunu öğrendi.
Çocukken gittiği ortodontistin hediye ettiği ağız aynasıyla çürüyen 20’lik dişine bakarken ağzında bir kabarıklık fark eden Nagehan Uzuner, bunun sebebini öğrenmek için yaptırdığı testlerde 1. evre tükürük bezi kanseri olduğunu öğrendi.
İstanbul’da yaşayan 36 yaşındaki Uzuner’i, kanser tedavisine götüren süreç yaklaşık 5 yıl önce çürüyen dişinin tedavisi için gittiği diş hekiminde başladı.
O günden itibaren yaşadıklarını AA muhabirine anlatan Uzuner, “Çocukken ortodontistin hediye ettiği küçük ayna ile kabarıklığı 3 gün izledim. Bir şişkinlik var ama üzerinde kesi ya da kanama yok. Diş hekimim, ‘Tükürük bezinde bir kireçlenme ya da taş olabilir, bir şikayetiniz yok. Böyle de kalabilir ama isterseniz görüntüleme yöntemleriyle bu kitlenin ne olduğuna bakılabilir.’ dedi. Ben nadasa bırakmak yerine, ‘Ne yapmamız gerekiyorsa yapalım, bana tarama isteklerini yazar mısınız?’ dedim.” ifadelerini kullandı.
Kulak burun boğaz uzmanının korkulacak bir şey olmadığını, kitlenin sinire yapışık olması sebebiyle biyopsi yapılamayacağını ancak cerrahi bir işlemle alınarak patolojik incelemeye yollanabileceğini söylediğini anlatan Uzuner, kitlenin sağ yanağının içinde bulunan ana sinirlerden birinde bulunması nedeniyle tüm risklere rağmen açık ameliyat olduğunu ifade etti.
Uzuner, 2014 yılı sonunda operasyonla alınan kitlenin patoloji raporuna göre 1. evre tükürük bezi kanseri tanısı aldığını dile getirerek, şunları söyledi:
“Büyük şans ki çok yavaş seyreden ve çok da sık karşılaşılmayan bir hastalık olduğunu o zaman öğrendim. İlk operasyonun yeterli olmadığını, daha geniş bir cerrahiyle ağız içinden değil, kulak önünden ve boyna doğru giden bir kesiyle tükürük bezinin çıkartılarak yanak içinin boşaltılacağı bir ameliyat daha olmam gerektiğini öğrendim. 12 gün sonra, 2015 yılının ilk günü ikinci ve daha geniş bir cerrahiyle tedaviler devam etti. Riskli bir ameliyattı. Yüzdeki sinirlerin tümörden arındırılırken zarar görmeyeceğine dair bir garanti verilmemişti. Yüzde 85 yüz felci olma ihtimaliyle ameliyata girdim. Yanak içini kalçamdan aldıkları parçayla kapatmak zorunda kaldılar onun için iki taraflı ameliyat oldu.”
İkinci ameliyattan birkaç gün sonra da radyoterapinin yan etkilerini en aza indirmek için tedavi alanında bulunan dişlerinin çekilmesini ve geri kalanların da dolgu yapılmasını içeren zorlu bir diş ameliyatı daha geçirdiğini anlatan Uzuner, nadir görülen tükürük bezi kanserinin beyin ya da akciğere metastaz yapabilme ihtimaline karşı baş ve boyun alanında 33 seans radyoterapi aldığını söyledi.
Uzuner, tanıyı almasının üzerinden 4,5-5 yıl geçtiğini dile getirerek, şöyle devam etti:
“Radyoterapinin uzun süreçlerde ortaya çıkan yan etkileri var. Ciltteki deformasyon, radyasyon yanıkları, dokuların kaybı ve sertleşmesi nedeniyle yumuşak doku nakli ameliyatlarıyla tedaviye devam ettik. 5 yılda 7 ameliyat oldum. Son ameliyatımın üzerinden 6 ay geçti. Halen kendi bedenimden alınan yağ ve kök hücre içeren yumuşak doku transferi ameliyatları olmam gerekiyor. Bu yüzden biraz kilo alıp yumuşak doku üretmem gerekiyor ki deforme olan, sertleşen dokuları canlandırmak için bedenimin başka yerlerinden alınan dokular ile doku nakli ameliyatları olabileyim. Her 3 ayda bir muayenelerim ve kontrollerim devam ediyor. Radyasyonun ileri yan etkilerinden biri olarak sağ aort damarımda sertleşme başladığı için kan akışı zorlanıyor, o yüzden kalp ilacı kullanıyorum.”
Uzuner, yüzündeki dokuyu canlandırmak için 2 doku nakli ameliyatı ve dişlerinin yapılandırılması için başka ameliyatların daha planlandığını dile getirdi.
Tanı aldıktan sonra yaklaşık 6 ay raporlu olduğu için işine ara verdiğini, sonrasında geri döndüğü işinden bir süre çalıştıktan sonra çıkarıldığını ve bununla ilgili hukuki sürecin devam ettiğini anlatan Uzuner, işinden ayrıldıktan sonra sağlık iletişimi üzerine doktora yapmaya başladığını söyledi.
Uzuner, “İyileşir iyileşmez günlük rutinime geri döndüm. Çalışmaya devam etmek, günlük hayata dönmek güzel. Çünkü rutininizi geri kazanmak kendinizi daha sağlıklı hissettiriyor. Ben sağlık kuruluşlarına bu kadar maruz kalınca akademik olarak bunu çalışmak istedim ve okula döndüm. Tanı alanlar için en güzel şeylerden biri meşguliyet üretmek, anlamlı bir şey yapmaya heves duymak. Çünkü kanser kronik hastalıklar sınıfında. Bu hastalıkla hayat boyu yaşayacaksak hayat konforumuzu kaybetmemek adına bizi mutlu eden, iyi hissettiren şeyler yapmamız lazım. Ben doktoraya başladım ve tezimi yazma aşamasındayım.” diye konuştu.