Tüm bu zorlu süreç boyunca ve hatta sonrasında aklımıza kazınan belki de en belirgin görüntü: Tanının söylendiği an. Uzmanlar tanının ardından ilk bir ayın alışma ve kabullenme dönemi olduğunu söylüyor.
Kanser olduğunuzu duyduğunuzda büyük bir travma yaşıyorsunuz. Kendi 11 Eylül’ünüz bu. Yutkunamıyorsunuz. Boğaz düğümlenmesi… Öylece oturup boş boş duvarlara bakıyorsunuz. Kulaklarınız uğulduyor. İdrak edemiyorsunuz. Sıfırlanıyorsunuz, bitiyorsunuz.”
Alim, Kanser Savaşçısı
Alim, 2003’te testislerinde bir kitle fark edinceye kadar hiçbir ciddi sağlık problemi olmayan, kariyeriyle ilgili pek çok hayal kuran genç bir adamdı. Tanının ardından ilk saatlerde hissettiklerini yukarıdaki cümlelerle ifade ediyor.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada her yıl yaklaşık 12 buçuk milyon kişi kanser tanısı alıyor, Türkiye’de önümüzdeki sene 200 bin kişinin daha bu hastalıkla karşılaşacağı tahmin ediliyor. Kanserle savaşanların sayısı her geçen gün artsa da böyle bir deneyim yaşayanların hemen hepsi ilk teşhis anında kendilerini yalnız ve çaresiz hissediyor. Şüphesiz bu tecrübe herkes için farklı gelişen, farklı deneyimlenen bir süreç. Ama uzmanlar, tanı anının ardından yaşanan şokun ve endişelerin tamamen doğal olduğunu belirtiyor.
Duygularınız çok karışık olabilir, hatta ne hissettiğinizi tam tanımlayamıyor bile olabilirsiniz, konsantre olamama, söylenenleri anlayamama, şaşkınlık, uyku bozuklukları, karar vermede güçlük gibi durumlar aslında kabullenme sürecinin doğal sonuçlarıdır.
“İlk bir ayı gözlemlemekte fayda var. Çünkü kabullenme süresi genellikle bir ayı bulur. Yeter ki tüm bunların geçici, verdiğiniz tepkilerin doğal olduğunu unutmayın.”
Uzman psikolog Aslıhan Kurt
Elbette tanıdan sonraki ilk dönemi, tamamen kendinizi dinleyerek ve hiçbir karar vermeden geçirebilmek çoğu zaman mümkün değil. Tedaviye başlamak, tedavi sürecinde size yol gösterecek doktoru bulmak ve yaşamınızı bu yeni duruma göre düzenlemek gibi birçok konuyla da ilgilenmeniz gerekecek. İşte bu süreci en verimli ve sıkıntısız şekilde atlatmak için sağlık uzmanları ve daha önce kanser deneyimi atlatmış savaşçıların bilgi ile tecrübeleri doğrultusunda hazırlanan öneriler, şu zorlu günlerde size de yardımcı olabilir.
Doktor randevularınızda yalnız olmayın.
Özellikle ilk randevularınızda doktorunuz durumunuzla ilgili binlerce bilgi verse bile bunları anlayabilmeniz ya da hatırlamanız ruh haliniz düşünüldüğünde pek mümkün olmayabilir. Dolayısıyla doktor randevularınıza güvendiğiniz bir yakınınızın ya da aileden birinin yanında olmasına özen gösterin. Ayrıca muayene öncesinde sormak istediğiniz soruları yazın ve muayene sırasında da yakınınız doktorunuzun söylediklerini not alsın. Yine de bunlar gerçekleşmezse, endişelenmeyin. Doktorunuzdan bilgi almak ve durumunuza dair gelişmeleri takip etmek için önünüzde daha pek çok fırsat olacak. Bir anda her şeye hakim olmaya çalışarak, kendinizi zorlamayın.
İlk randevunuzda sormak için aşağıdaki soru listesinden faydalanabilirsiniz:
Tanısı konan kanser türü nedir?
Kanserli bölge vücudumun neresinde?
Yayılmış mı?
Bu tür kanserin tedavisi var mı?
Tamamen tedavi edilme şansı ne kadar?
Başka ne tür test ve prosedürler uygulanacak?
Tedavi seçeneklerim neler?
Bu tedaviler, bana nasıl fayda sağlayacak?
Tedavi süresince ne tür bir beklentim olmalı?
Tedavinin yan etkileri neler?
Hangi durumlarda doktorumu aramalıyım?
Hastalığın yayılmasını ve tekrarlamasını önlemek için neler yapabilirim?
Bu hastalık genetik midir, çocuklarımda ya da ailemdeki diğer bireylerde görülme riski var mı?
Kendinizi dış dünyaya kapamayın.
Kendinize ve başkalarına karşı dürüst olmaya çalışın. Sevdikleriniz, doktorlarınız ve diğerleriyle iletişiminiz tek yönlü olmasın, kendinizi ifade edin ve diğerlerini dinleyin. Çevrenizdekiler sizi kötü haberlerden korumaya çalışırsa ya da siz etrafınıza bir duvar örerseniz, kendinizi fazlasıyla izole edilmiş ve yalnız hissedebilirsiniz.
Olası fiziksel değişikliklere hazırlıklı olun.
Şimdi (tanıdan sonra ve tedaviye başlamadan önce) değişikliklere hazırlanmak için ideal bir zaman. Bu tür değişimlerle baş edebilmek için kendinizi şimdiden hazırlamaya başlayabilirsiniz. Bu konuda doktorunuza danışın ve örneğin kemoterapinin yan etkileriyle ilgili neler yapabileceğinizi öğrenin. Ama bu tür değişimlerin mutlaka yaşanacağı konusunda aşılmaz önyargılarınız olması. Çünkü, uzmanlara göre kimi zaman hiçbir yan etki olmayacağı halde sadece hastaların beklentileri bu yönde olduğu için söz konusu yan etkiler baş gösterebiliyor.
Yaşam tarzınıza özen gösterin.
Böylece enerjinizi yüksek tutabilirsiniz. Bol çeşitli gıda türlerinden oluşan bir beslenme programı, dinlenmek ve uyumak için yeterince zaman ayırmak gibi düzenlemelerle tanıdan kaynaklanan stres ve yorgunluğu azaltabilirsiniz. Egzersiz ve hoşlanacağınız faaliyetlere katılmak, hem fiziksel dayanıklılığınızı artıracak hem de bu süreçle baş etmenizi kolaylaştıracaktır.
Ailenizin ve arkadaşlarınızın yardımlarına izin verin.
Bu dönemde arkadaşlarınız ve aileniz ulaşım veya yemek hazırlamak gibi konularda ve günlük işlerinizde size yardımcı olabilir. Onların yardımlarını kabul etmeyi öğrenin. Böyle güç bir zamanda sizinle işbirliği yapmak hem onları rahatlatacak hem de ihtiyacınız olduğunda yardım isteyeceğinizi bildikleri için gereksiz ısrarları önleyecektir. Kanser tanısı tüm aileyi etkiler; bilhassa sizinle en yakından ilgilenen yol arkadaşınızı, eşinizi, annenizi ya da kız kardeşinizi. Diğer bireylerin ve arkadaşların yardım tekliflerini kabul etmek onlarını da işini kolaylaştırır.
Hedef ve önceliklerinizi gözden geçirin.
Hayatınızda gerçekten nelerin önemli olduğuna karar verin. Keyif aldığınız ve size anlamlı gelen uğraşlarınız için kendinize zaman yaratın. Duygularınızı sevdiklerinizle paylaşmaktan çekinmeyin. Tanı, tüm ilişkilerinizi etkileyebilir. Hastalığın neden olduğu korku ve endişeleri ancak konuşarak azaltabilirsiniz.
Rutin yaşamınızı koruyun.
Gün içinde düzenli yaptığınız işlere devam etmeye çalışın ama elbette gerekli olduğunda küçük düzenlemeler yapmaya da hazırlıklı olun. Planlarınızı mümkün olduğunca kısa vadeli tutun, gelecekle ilgili endişeler taşırken uzun süreli programlar yapmak gereksiz strese sebep olabilir.
Benzer deneyimleri yaşayan insanlarla konuşun.
Bazen sizin yaşadıklarınızı yaşamayan insanlar, hislerinizi hiç anlamıyormuş gibi gelebilir. Böyle durumlarda, sizinkiyle benzer deneyimlere sahip kişilerin tecrübeleri size yol gösterebilir. Yakınlarınızda böyle biri yoksa çeşitli hasta gruplarına katılabilir ya da doktorunuzdan sizi başka bir hastayla tanıştırmasını isteyebilirsiniz.
Asılsız ön yargılarla savaşın.
Toplumda maalesef hâlâ kanserle ilgili pek çok yaygın ön yargıyla karşılaşabilirsiniz. Hatta kanserin bulaşıcı olup olmadığını bile merak edenler çıkabilir. Ya da arkadaşlarınız sizinle hastalığınızla ilgili konuşmaktan çekinebilir. Başta bu tür davranışlara karşı nasıl bir tutum sergileyeceğinizi düşünün. Arkadaşlarınıza ise sizin de hastalıkla ilgili endişelerinizin olduğunu ancak çevrenizde olmalarının sizi rahatsız etmediğini söyleyebilirsiniz.
Tedavi masraflarının karşılanması için seçeneklerinizi araştırın.
Sağlık sigortanızın tedavi masraflarının ne kadarını ve ne süreyle karşıladığını mutlaka öğrenin. Sigortalı değilseniz, sizin durumunuzdaki insanlar için sosyal sağlık sigortasının ne şekilde işlediğini araştırın. Bu konuda bir sosyal güvenlik uzmanından yardım isteyebilirsiniz. Ayrıca sitemizdeki ilgili sayfadan da bilgi edinebilirsiniz.
Mücadele için kendi stratejinizi belirleyin.
Her bireyin tedavi süreci ona özel olduğu gibi hastalıkla baş etme yolu da böyledir. Kendi yolunuzu çizerken, şu önerilerden faydalanabilirsiniz;
Nefes terapisi, meditasyon gibi rahatlama tekniklerini araştırın.
Ailenizle, dostlarınızla ya da bir psikolojik danışmanla en samimi şekilde hissettiklerinizi paylaşın.
Düşünce ve hislerinizi ifade etmek için bir günlük tutabilirsiniz.
Karar vermesi güç olan durumlarda, avantajlar ve dezavantajlar listesi yapın.
Ruhsal ve zihinsel dünyanızı genişletecek kitaplar okuyun.
Yalnız kalacağınız zamanlar yaratın.
Keyif aldığınız aktivite ve çalışmalara mümkün olduğunca zaman ayırın.
Tanıdan önce zor durumda kaldığınızda rahatlamanızı kolaylaştıran şeyler, şimdi de size yardım edecektir. Bir arkadaşınızla dertleşmek, ibadet etmek ya da mutfakta zaman geçirmek. Size ne iyi geliyorsa, onu deneyin ama yeni rahatlama yöntemlerine karşı kendinizi tamamen kapamayın.
“Öğrencilik yıllarımda benim için çok değerli olan dayım akciğer kanser tanısı aldı ama bu asla onunla paylaşılmadı ve tüberküloz olduğu söylendi. Henüz 5. Sınıf öğrencisiydim. Katlanılamaz bir nefes darlığı yüzünden acil servise yetiştirmeye çalışırken bindiğimiz taksi de bana ‘biliyordum’ dedi. Bu onun son sözleriydi. Daha sonra özel eşyaları arasında günlüklerini bulduk ve fark ettik ki ilk günden itibaren tanısından haberdardı. Bu süreçte beni en çok etkileyen onun şu satırları oldu. ‘Bugün kanser olduğumu öğrendim, ama bana kimse söylemiyor. Ben de artık sormuyorum.’ O gün anladım ki hastalara doğruyu söylemediğinizde, onların kendi zihinlerinde yarattıkları tablo, gerçeğinden çok daha korkutucu oluyor.”
Prof. Dr. Mustafa Çetiner, Hematolog
Ülkemizde kanser tanısını önce hastanın ailesinin öğrendiği durumlarda aile üyeleri tanının hastayla paylaşılmasına çoğunlukla karşı çıkar. 60’lı yıllarda tüm dünyada yaygın olan bu tutum günümüzde Batı toplumlarında terk edilse de bu coğrafyada aileler, yakınlarını kötü haberden korumak adına tanıyı saklamaya çalışır. Oysa uzmanlar hem tedavinin hem de psikolojik desteğin başarısı için hastanın tanıyı öğrenmesi gerektiğini belirtiyor.
Üstelik kanser bugün neredeyse dört aileden üçünü etkiliyor. TV programlarında, yazı dizilerinde hatta günlük sohbetlerde sık sık konu edilirken, tedavi yöntemleri, yan etkileri neredeyse herkes tarafından biliniyorken, hastalığı saklamak da neredeyse imkânsız. Zaten tedavi sürecinde hastayla birebir ilgilenen sağlık çalışanları da çoğu zaman kişinin tanıyı öğrendiğini ya da en azından şüphelendiğini ancak ailesini üzmemek için bilmiyormuş gibi davrandığını belirtiyor. Nitekim bu alanda yapılan çeşitli çalışmalarda da tanı söylenmediğinde, birçok hastanın bir süre sonra sözel olmayan ipuçlarından kanser olduğunu tahmin ettiğini ya da en azından kuşkulandığını vurguluyor. Tıpkı Prof. Dr. Mustafa Çetiner’in yukarıdaki satırlarda belirttiği gibi.
Sonuçta tanının kanser olduğunu sezen, en azından bundan kuşkulanan hastanın sürece ilişkin bilgilendirilmemesi, onun bir anlamda korkuları, kaygıları, kuşkuları ile tek başına kalmasına ve süreci derin bir yalnızlık içinde geçirmesine yol açabiliyor. Böyle bir durumda aile gerçeği bilirken, hastanın karanlıkta bırakılması hem aile içi iletişimde hem de kişilerin psikolojisinde problemlere neden olabiliyor.
Nitekim Psikolog Dr. Elvin Aydın da psikolojik desteğin ancak hastaya tanısı söylendikten sonra yararlı olabileceğini belirtiyor. Aslında konuyla ilgili görüşlerini dile getiren bir kanser savaşçısının şu sözleri meselenin ana fikrini özetliyor: “Hayatımla ilgili bu kadar önemli bir durumu bilmek en doğal hakkım. Bundan sonra nasıl yaşayacağıma ya da hangi tedaviyi seçeceğime benden başka kim karar verebilir ki?” Diğer taraftan yine araştırmalara göre kimi istisnalar olsa da hastaların çoğu tanıyı, yakınlarının tahmin edemediği kadar metanetle karşılıyor. “Annem haberi aldığında, korktuğumuz kadar kötü olmadı” diyor bir hasta yakını. Uzmanlara göre asıl önemli mesele tanının paylaşılmasından ziyade nasıl paylaşıldığı.
Konuyla ilgili çalışmalarda önerilen yol; acele etmeden, doğru zamanda, doğru biçimde ve o anki duygularını ifade etmesi için hastaya fırsat tanıyarak onu bilgilendirmek.
Bu konuyu öncelikle doktorlar veya psikolojik destek isteyebileceğiniz bir uzmanla konuşarak siz de durumunuza en uygun yolu belirleyebilirsiniz. Hatta hastanızın hassasiyetiyle ilgili ayrıntılı bir bilgilendirmenin ardından doktordan tanıyı hastanızla paylaşmasını isteyebilirsiniz. Elbette bu sırada sizin de hastanızın yanında olmanız onun kendini daha rahat hissetmesini sağlayacaktır.
Kanser tanısı alan pek çok kişi, genellikle geçmişini gözden geçirip, nerede yanlış yaptığını sorgular ya da “Neden ben?” diye sorar. İnsanların bu duruma bir sebep aramaları gayet doğaldır. Çünkü çoğu zaman doktorlar kansere tam olarak neyin sebep olduğunu tespit edemez. Ama diğer taraftan insan doğası, içinde bulunduğu her durumu anlamlandırmak ister. Hatta kimi zaman bazıları geçmişte yaptıkları ya da başarısız oldukları bir şey yüzünden cezalandırıldığına inanır. Bazılarıysa “Geçmişte yaptıklarımı ya da yaşam tarzımı değiştirebilseydim, kanseri önleyebilirdim.” diye düşünür.
Üstelik, son yıllarda popüler olan kimi yaşam öğretilerinde de bu sebep-sonuç ilişkisine fazlasıyla vurgu yapılmakta: “Ne düşünürsen, onu çağırırsın” inanışı ya da karma felsefesine göre hayatta her yaptığımızın bir karşılığının olması veya içimize attığımız sıkıntıların, sonunda hastalığa yol açması…vb. Şu doğru ki bazı durumlarda yaşam tarzı ve stres, kimi hastalıkları tetikleyebilir. Ancak, herhangi bir hastalığın özellikle de kanserin psikolojik bir sebebe dayandığını iddia edecek hiçbir bilimsel araştırma yok. Çünkü hiçbir psikolojik faktör kansere yol açmaz. Böyle olsa, genetik faktörlerin önemli rol oynadığı kanser türleri nasıl açıklanabilir ki?
Hangi “geçmiş” ya da “davranış” nedeniyle, kim kanser riski taşıyan genlerle doğabilir?
Her şeye rağmen siz de geçmişinizi sorguluyorsanız, öncelikle tek olmadığınızı bilmeniz gerekiyor. Bu tür düşünce ve duygular kanser tanısı alan kişilerde çok yaygın. Ama unutmayın ki bu tanı, geçmişte yaptıklarınıza karşılık size verilmiş bir ceza değil. Bu nedenle kendinizi suçlamayın ya da geçmişinizi değiştiremediğiniz için hayıflanmayın. Bir hastalığa yakalanmak ne kimsenin suçudur ne de insanlara verilmiş bir ceza.
Bu tür düşünceler yerine ruhsal ve fiziksel sağlığınıza odaklanmaya çalışın. Zira kendinize “Neden?” yerine “Şimdi ne yapmalıyım?” diye sormaya başlarsanız, enerjinizi bugün yapabileceklerinize yöneltirsiniz. Böylece, zaten değiştiremeyeceğiniz geçmişiniz, size fazla yük olmaz. Diğer taraftan kansere neyin sebep olduğundan çok şimdi sağlığınıza kavuşmak için yapabilecekleriniz üzerine yoğunlaşmanız, tedavi sürecini de olumlu etkileyebilir.
Örneğin geçmişinizdeki olası nedenlere saplanmak yerine eskisine göre daha sağlıklı beslenmek ya da sigarayı bırakmak hem tedavinizi kolaylaştırır hem de bağışıklık sisteminizin kuvvetlenmesine yol açabilir.