Kanserin Tekrarlamasıyla İlgili Endişeler
Tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir sene sonrasına kadar kanserin tekrarlamasına dair endişeler taşımanız çok doğal.
Egzersiz, kanserin nüksetmesini önleyebilir.
Zorlu bir tedavi sürecini geride bırakarak kanseri atlatmak kadar değerli başka bir başarı hikâyesi yazılabilir mi? Bu zorlu maratonun en güç parkurunu başarıyla atlatanların çoğu söz konusu deneyimi bir milat olarak tanımlıyor. Çoğunlukla yaşama daha büyük bir şevkle bağlanan, daha pozitif bir bakış açısına sahip olan savaşçıların hedefleri, yaşam tarzları ve beklentileri farklı olsa da hepsinin ortak bir amacı var: Hastalığın tekrarlamasını engellemek. İşte bu noktada yapılan son araştırmaların işaret ettiği iyi bir haberimiz var: Düzenli egzersizin, hastalığın nüksetmesini önleyici bir etkisi olabilir.
Eğer tanı ve tedavi sürecinin o sarp yollarından geçmişseniz muhtemelen şu günlerde sağlıklı kalabilmek için ne yapmalıyım diye kendi kendinize soruyor olmalısınız. Peki, uzun süre sağlıklı ve zinde kalmak için en iyi yöntem nedir?
Hem uzun yaşamak hem de kanserin tekrarlamasını önlemek için: Egzersiz
Doğru beslenme ve egzersizin, hiç kanser tanısı almayanlar kadartanı ve tedavi sürecini geride bırakanları da bu hastalıktan koruduğuna dair birçok veri bulunuyor. Örneğin Harvard Tıp Fakültesi tarafından yapılan ve Amerikan Tıp Derneği dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre meme kanserini atlatanlar arasında haftada toplam 3 ile 5 saat süreyle yürüyüş ya da daha az sürelerde düzenli egzersiz yapanlarda hastalığın nüksetme riski yüzde 50 oranında azalıyor. Kolon, prostat ve diğer kanser türlerini atlatanlar üzerinde yapılan araştırmalar da benzer sonuçlara işaret ediyor. Daha da önemlisi, en son araştırmalara göre tedavi sürecinde yapılan egzersizler bile hastalığın nüksetmesini engellemek bakımından etkili olabiliyor.
Uzmanlar ve çeşitli çalışmalara göre tanıdan sonra devam eden fiziksel aktiviteler, hem hastalığı yenme oranını daha yüksek seviyelere taşıyor, hem de ilerleyen zamanlarda hastalığın tekrarlamasını azaltıyor. Nitekim, Macmillan Kanser Destek Vakfı’nca yayımlanan “Daha Fazla Hareket” başlıklı raporda da tanı alanlara haftada en az iki buçuk saat egzersiz yapmaları öneriliyor.
Ne zaman başlamalı?
Uzmanlar bu soruyu “mümkün olduğu kadar kısa süre içinde” diyerek cevaplıyor. Araştırmalara göre tanı konulduktan hemen sonra insanlarda hem fiziksel hem de psikolojik bakımdan bir yavaşlama başlıyor. Ayrıca, stres, depresyon, hastalıktan veya tedaviden dolayı yorgun düşme gibi durumlar,daha fazla hareketsizliğe sebep oluyor. Oysa bir kısım problemler, kişilerin tedavi sonrasında hareketsiz kalmalarından kaynaklanıyor.
Uzmanlara göre yorgunlukla ilgili temel sorunlardan biri de hastaların bedensel aktiviteyi azaltıp, işin kolayına kaçmaları. Aslında yorgunlukla mücadele için kanser savaşçılarının egzersiz yapmaya ara vermemeleri gerekiyor. Diğer bir deyişle, tanıdan sonra spor yapmaya ara vermiş, vites küçültmüşseniz; şimdi artık eski ritminize dönme zamanı.
Bu süreçte yapabileceğiniz egzersiz önerileri
Egzersiz yapmanın herkes için ne kadar yararlı olduğuna ilişkin pek çok kaynak bulabilirsiniz. Ayrıca, herhangi bir insanın sağlıklı ve zinde bir yaşam için yapabileceği aktivite ve spor türleriyle ilgili bilgilere kolayca ulaşabilirsiniz. Peki ya tanı alanlar nasıl spor yapmalı?
Uzmanlar, çoğu yetişkin için önerilen egzersiz türlerinin, kanser savaşçıları için de uygun olabileceğini dile getiriyor. Zira sonuçlar bakımından da her iki grup açısından pek fark bulunmuyor: Sağlıklı bir beden, güçlü kaslar, ince bir vücut ve daha az kilo. Diğer bir deyişle, tedavi sürecinde yapacağınız egzersizler sizi daha formda, güçlü ve ince hale getirebilir. Tıpkı spor yapan başka insanlar gibi.
Ayrıca egzersiz;
Moralinizi yükseltir.
Özgüveninizi artırır.
Yorgunluğunuzu azaltır.
Kalp ve damar hastalıklarına yakalanma ve diyabet riskini düşürür.
Yetişkinler için önerilen egzersiz programlarının çoğu sizin için de uygun olsa bile özellikle çok hareketli bir egzersiz programına başlamadan önce doktorunuzla görüşmenizde fayda var. Bu süreçte yapabileceğiniz basit egzersizleri ise şöyle sıralayabiliriz:
Esneme hareketleri: Aslında herkes esneme egzersizleri yapabilir. Uzmanlar esnemenin, hareket kabiliyetini sağlamak açısından önemli olduğunu açıklıyor. Daha fazla hareket gerektiren bir programa hazır değilseniz, hiç olmazsa esnek kalmalısınız.
Hızlı yürüyüş, koşma ve yüzme gibi aerobik egzersizler: Kalori yakmanıza ve kilo vermenize yardımcı olur. Ayrıca bunlar kalp krizi, felç ve diyabet gibi kalp ve damar sağlığınızı korumaya yönelik egzersizlerdendir.
Dayanıklılık egzersizleri (ağırlık kaldırma veya izometrik egzersiz): Kaslarınızı güçlendirmenize yardımcı olur. Tedavi süresince birçok hasta kas kaybı yaşarken vücuttaki yağ oranı artar. Bu durumda olanlar için uzmanlar özellikle dayanıklılığı arttırıcı hareket ve aktivitelerin önemli olduğunu belirtiyor.
Aerobik ve dayanıklılık egzersizleri, tercihen hastalık sonrası süreçte yapılması gereken spor hareketleridir. Her iki tip egzersiz de sağlıklı bünyeye sahip olmak açısından kritik öneme sahip.
Sıklık ve zorluk derecesi ne olmalı?
Genel olarak ortalama 5 gün boyunca günde 30 dakikayla 60 dakika arasında spor yapmak tavsiye ediliyor. Bu sıklıkta uygulanacak egzersizlerin kanser, kalp ve damar hastalıkları ile diyabet riskini azalttığı biliniyor. Uzmanlar, kanser savaşçıları için de benzer programların faydalı olduğunu belirtiyor. Spor programınızı planlarken şu önerilerden faydalanabilirsiniz:
Her ne kadar doğanız itibarıyla çok hareketli bir insan olsanız da, haftada 5 gün egzersiz yapma özelliğini bir anda kazanabileceğinizi düşünmeyin. Küçük hedefler koyarak, başarılı adımlar atarak basamakları tırmanmalısınız.
Yapmaktan hoşlanacağınız bir egzersiz bulun. Sizinle benzer kondisyona sahip, size eşlik edecek bir spor arkadaşıyla hareket etmek de sporu daha eğlenceli kılacaktır.
Ne olursa olsun, hevesinizi kırmayın. Bir şeylerle uğraşmak hiçbir şey yapmamaktan iyidir.
Uzmanlar yavaş yavaş başlayan ve vücudunuzun enerjisini zaman içinde artıran bir egzersizi tavsiye ediyor. Fiziksel olarak çok fazla yıpranan bedeninizi kademeli olarak zorlayan tercihlerde bulunun.
Fiziksel hareketliliğinizi herhangi bir spor salonuna gitmeden, hatta evinizden bile çıkmadan yükseltebilirsiniz. Yapmanız gereken günlük rutin işlerinize daha fazla hareket getirmek olacaktır. İşte birkaç tavsiye: Asansör yerine merdivenleri tercih edin.
Bir adım ölçer (pedometre) alarak gün içinde attığınız toplam adım sayısını artırın.
Gün boyunca sık sık ayağa kalkın, esneme hareketleri ve kısa yürüyüşler yapın.
Mutfak dolaplarınızı kontrol edin. Deterjan kolileri, konserve kutuları veya ağır olan herhangi bir şey kas yapmanıza yardımcı olur. Üç set halinde onar defa ya da en azından kaslarınız yoruluncaya kadar bu kutuları indirip kaldırmanız yeterli olacaktır.
Egzersizler sizi çok yorarsa…
Bazen yorgunluk o kadar had safhadadır ki durup dinlenmeniz en iyisidir. Uzmanlar bu durumda “bir süre dinlendikten sonra ağır ağır tekrar başlayın ve temponuzu yakalayın” diyor. Uzun vadede enerji seviyeniz yükselecektir.
Nelere dikkat etmeli?
Kanser savaşçıları için oluşabilecek riskler genel olarak karşılaşılması muhtemel risklerden pek farklı değil. Kas yaralanmaları, ağrı, kasılma ve burkulma en sık karşılaşılanlar arasında yer alıyor. Tedavi sürecinde yapılan egzersizler, kalple ilgili problemler için bir nebze de olsa riski yükseltebilir. Fiziksel kontrolden geçtikten sonra herhangi bir egzersiz programına başlamadan onkoloğunuzdan onay almanız bu nedenle önemli.
Unutmayın; tedavi sürecindeki onca zorluğa koltuğunuzda yan gelip yatmak için katlanmadınız. En iyisi doktorunuzla birlikte bir egzersiz programı ayarlayın ve hemen harekete geçin!
“Ben bir kanser savaşçısıyım. 2008’de sol akciğerime lobektomi yapıldı. Operasyon sonrası komplikasyonlar çok sancılı geçti. Yemek yeme, nefes alma, yürüme, kas fonksiyonlarımı kaybettim. Altı ay sonra bile o kadar şiddetli depresyondaydım ki tekrar sigaraya başladım. Çok fazla gelişim göstermedim. Kendi kendime giyinemiyor, yürüyemiyorum; oksijen kullanmam gerekiyor. Aralık 2011’de artık sigaraya yeniden ‘elveda’ demek istedim. Ama bir anda bunu başaramayacağımı görünce günlük tüketim miktarını düşürmeye başladım. 30 Ocak 2012 itibarıyla artık sigara içmiyorum. Ama günler geçtikçe içimdeki sigara içme isteği büyüyor; özellikle de akşamları. Düşüncelerimi başka bir şey üzerinde yoğunlaştırarak bu isteği köreltmeye çalışıyorum. Fiziksel egzersiz yapma imkânım çok fazla olmadığı için daha basit şeylerle oyalanmam gerekiyor. Pes etmek istemiyorum. Sigaraya bağımlı birisi de olmak istemiyorum. Sadece sigarayı tamamen bırakmak istiyorum. Yardım edebilir misiniz?”
S.G 66 – Kanser savaşçısı
Birçok kanser savaşçısı, sigara içme alışkanlıklarının, ikinci bir kanser hastalığına yakalanma riskini fazlasıyla yükselttiğinin farkında değil. Sigara içmek ağız, gırtlak, mesane, böbrek, pankreas, mide kanseri gibi pek çok farklı kanser türüne davetiye çıkarmakla aynı anlama geliyor neredeyse. Sigara bağımlılarının kanser tanısı alma riski, ortalama bir kişiye göre iki kat daha yüksek.
Ne yazık ki sigaradan vazgeçmeyenlerin yarısı, sigara bağımlılığıyla bağlantılı bir hastalık nedeniyle yaşamlarını yitiriyor. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin 90’larda erkek ve kadınlar üzerinde yaptığı bir araştırmaya göre sigara içen erkekler hayatlarından 13.2 sene, kadınlar ise 14.5 sene kaybediyor.
Bir kanser savaşçısı olarak, güçlü olmanın ne anlama geldiğini en iyi siz bilebilirsiniz. Yaşadığınız süreci şöyle bir hatırladığınızda bile sigara bağımlılığına son vermek ve dolayısıyla sağlığınızı kontrol altına almak için gerekli iradeye sahip olduğunuzu anlayacaksınız. Yaşınızın ya da kaç yıldır sigara içtiğinizin hiçbir önemi yok. Sigarayı bırakmak, daha uzun ve sağlıklı yaşamanız için en önemli adımınız olacak.
Sigara kullanan birçok insan sigaraya hem fiziksel hem de psikolojik anlamda bağımlıdır. Fiziksel bağımlılık vücudun nikotin ihtiyacı ile açıklanırken, psikolojik bağımlılık alışkanlıklar ve duygularla (stresli ve/veya yorucu bir iş sonrası verilen sigara molası gibi) ifade edilir. Sigara bağımlılığından kurtulmak için şu yöntemler işinize yarabilir.
Nikotin Replasmanı Tedavisi
Nikotin Replasmanı Tedavisi (NRT) uzun yıllardan beri sigarayı bırakmak için en çok başvurulan yöntemler arasında yer alıyor. Nikotin Replasman Tedavisi’nin, sigara içme isteğini ve yoksunluk yakınmalarını azalttığı biliniyor. Ayrıca sigaraya yeniden başlama niskini de düşürüyor. NRT; sigara içimine göre tam bir replasman sağlamıyor. Daha az miktarda ve yavaş biçimde bedene nikotin veriliyor. Uzmanlar, özellikle fiziksel bağımlılık durumunda, uygun bir tedavi yöntemi olarak NRT’yi öneriyor.
Birçok sigara tiryakisi de bu yöntemin sigarayı bırakmasına yardımcı olduğunu dile getiriyor. Elbette NRT’nin uzman hekimlerin önerileri doğrultusunda uygulanması çok daha etkili ve sağlıklı sonuçlar veriyor. Bağımlılığınızdan kurtulmak için bir uzmandan alacağınız yardım, sigara içmenin ruhsal ve duygusal yönüyle baş etmenizi de kolaylaştıracaktır. Bu yöntemle ayrıca vücudunuz nikotinsiz yaşamayı öğrenecektir. Araştırmalara göre NRT ile güçlendirilmiş bir sigarayı bırakma programı, bireylerin kendi başlarına sigarayı bırakma çabasına göre iki kat daha olumlu sonuç veriyor. Birçok tiryaki NRT’ye ihtiyaç duymadan sigarayı bırakmaya çalışsa da sonuç çoğu için ilk seferde başarısızlık olabilir. Aslında yapılan araştırmalar gösteriyor ki, tiryakiler sigarayı kesin olarak bırakıncaya kadar yaklaşık 8-10 kez buna teşebbüs ediyorlar. Siz de asla pes etmeyin!
Destek Grupları ve Diğer Sigaradan Kurtulma Programları
Sigaranın kanser başta olmak üzere pek çok hastalık için çok önemli bir risk faktörü olduğu anlaşıldıkça bu bağımlılığından kurtulmak isteyenlerin sayısı da her geçen gün artıyor. Dolayısıyla konuyla ilgili danışmanlık hizmeti veren klinik ve tedavi merkezleri de çoğalıyor. Günümüzde ülkenin hemen her ilinde sigara bağımlılığıyla mücadele için yardım alabileceğiniz bir tedavi merkezi bulmak mümkün.
Ayrıca konuya ilgili destek almak isteyenlere hizmet vermek amacıyla Sağlık Bakanlığı denetiminde faaliyet gösteren ‘171 Sigara Bırakma ve Danışma Hattı’nı da arayabilirsiniz. Evinizden, işyerinizden ya da herhangi başka bir telefondan kolayca ulaşabileceğiniz bu serviste size destek vermek için eğitim almış ilgililerin yardımıyla kendiniz için bir sigara bırakma programı hazırlayabilirsiniz. Servis yetkilileri bir hafta-10 gün içinde çeşitli aralıklarla sizi arayarak programınıza uygun davranıp, davranmadığınızı da denetliyor. Sigaradan vazgeçemeyenler ise bir uzmana ya da tedavi merkezine yönlendiriliyor.
Yaşamınızda sigarasız bir sayfa açmaya kararlıysanız, yine Sağlık Bakanlığı’na bağlı havanikoru.org internet adresinden size en yakın tedavi merkezinin veya polikliniğinin iletişim bilgilerine ulaşabilirsiniz. İlgili kliniğe başvurmadan önce mutlaka arayıp, randevu almayı unutmayın.
“Otomobiliniz varsa, onun yıllık, beş yıllık bakımını ihmal etmezsiniz. Oysa insanlar çoğu zaman kendi sağlıklarını bu kadar düşünmezler. Ben kontrollerimi asla aksatmadığım için bugün hâlâ hayattayım. Siz de kendi kontrollerinizi asla ihmal etmeyin. “
Gül, meme ve rahim kanseri tanısı aldı ve her ikisini de yendi.
Tedavi sürecini tamamlamış bir savaşçının gelecekte nasıl bir tabloyla karşılaşacağını merak etmesi gayet doğaldır. Savaşçılar gelecekle ilgili genellikle moral, dış görünüm ve hastalığın nüksetme ihtimaline karşı endişe duyarlar. Hangi doktor tarafından hangi sıklıkta kontrollerin gerçekleşeceği ve hangi testlerin yapılması gerektiğini bilmek isterler. Tedavisi sonrası kontrollerde ihtiyaç duyulacakların listesi hem savaşçıyı hem de yol arkadaşlarını rahatlatacak, ileriye dönük yaşam standartlarını belirlemelerini ve sağlık konusunda karar vermelerini kolaylaştıracaktır.
Tedavi sonrası bakım (kontrol) nedir ve neden önemlidir?
Tedavi sonrası kontrol süreci, savaşçının gördüğü tedavilerle fiziksel gelişimini kapsayan birtakım düzenli tıbbi kontrollerden oluşur. Kontrol döneminde görüntüleme prosedürleri (kamera sistemi ile vücudun iç bölgelerinin, organların ve kemiklerin resmedilmesini sağlayan muayene yöntemleri, örneğin MR), endoskopi (iç organları incelemeye yarayan çok ince ve uzun tüp boru), kan tahlilleri ve diğer laboratuvar testlerinden faydalanılabilir.
Kontroller önemlidir, çünkü vücudunuzla ilgili değişikliklerden haberdar olmanıza yardımcı olur. Kontrolün amacı, hastalığın nüksetmesi ya da metastas (kanserli hücrelerin başka bölgelere sıçraması) ihtimalini denetlemektir. Ayrıca, vücutta çıkabilecek diğer kanser türlerinin erken teşhisi veya engellenmesinde, hastalığa ya da tedaviye bağlı devam eden problemlerin belirlenmesinde ve tedaviden aylar/yıllar sonra meydana gelebilecek fiziksel ve psiko-sosyal etkilerin yok edilmesinde önemli rol oynar.
Kontrol sırasında doktora bilgi verilecek konular;
Rutin kontrollerde hastalıkla ilgili doktora anlatılması gerekenler:
Hastalığın nüksetmesine dair işaret olarak görülen bulgular
Kaygı verici ağrılar
Günlük hayatta karşılaştığımız veya rahatsızlık veren fiziksel sorunlar (örneğin yorgunluk; idrar kesesi, bağırsak veya cinsel kaynaklı problemler; konsantrasyon eksikliği; hafıza kaybı; uyku problemleri; ani kilo kaybı veya şişmanlama)
Alınan ilaçlar, vitaminler, bitkisel ürünler veya diğer tedavi şekilleri
Asabiyet ya da depresyon şeklinde beliren duygusal yoğunluklar
Kalıtımsal hastalık olarak aile bireylerinde beliren kanser ve türevi yeni hastalıklar
Unutulmaması gerekir ki nükseden hastalıklar her zaman kontroller sırasında tespit edilememektedir. Birçok kez hastanın kendisi şüphe duymaya başladığı zaman ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden hasta sağlık durumuyla ilgili değişiklik yaşarsa doktoruna bu sorunları anında bildirmelidir. Sorunun kaynağının hastalıkla, alınan tedaviyle ya da konunun dışındaki bir sağlık problemiyle ilişkili olup olmadığını söyleyecek olan hastanın doktor kontrollerinden alacağı sonuçlardır.
Kontrol süreci nasıl planlanmalıdır?
Kontrollerin sıklığı ve yapısı hastalığın türüne, yapılan tedavinin detaylarına ve savaşçının genel sağlık durumuna göre farklılık gösterir. Genel olarak tedavi sonrası ilk 2-3 yıl boyunca her 3-4 ayda bir doktor kontrolüne gidilir. Daha sonra ise senede 1-2 kez yeterli olacaktır.
Bu kontrollerde doktorunuz hastalığın nüksetmesi ya da farklı kanser türlerinin oluşumu ihtimaline karşı testler talep edebilir. Hastalığın birçok türünde uygulanan kontrol testlerinin savaşçının sağlık seviyesini yükselttiğine veya hastalığa karşı ekstra bir avantaj sağladığına dair net olarak bilgi sahibi değiliz. Bu yüzden kişiye uygun olan kontrol planının saptanması sırasında doktorunuzun yöntemi önemlidir. Herhangi bir bulguya rastlanmaması ve fiziksel olarak iyi durumda görmesi durumunda doktorunuz bir test talebinde bulunmayabilir. Kontrol dönemi planlaması yapılabilmesi için savaşçının aklına takılan soru ve kaygıları doktoruyla paylaşması da çok önemlidir.
Kontrol dönemi planlanırken savaşçının hastalık kontrollerini ve diğer tedavilerini sürdüreceği sağlık ekibi ya da ekipleri belirlemesi gerekir. Beraber çalışırken kendilerini rahat hissedecekleri bir doktor ve ekibini seçmeleri önemlidir. Bu doktor, hastalığın tedavisini gerçekleştiren doktor da olabilir. Diğer tedaviler için ihtiyaç duyulduğu takdirde aile hekimlerini ya da başka bir tıbbi uzmanı görmeye devam edebilirler.
Bazı sigorta poliçeleri kontrol dönemini belirli doktorlar ve limitli sayıda muayene üzerinden ödedikleri için kontrol dönemindeki sağlık ekibini seçme hakkına sahip olmayabilir. Bu dönemi planlarken savaşçıların sağlık sigorta poliçelerini, varsa limitlerini ve özel koşullarını araştırmalarını tavsiye ediyoruz.
Kontrol ve Takip Planı
Kanser savaşçılarının birçoğu ilk dönem tedavileri bitince aile hekimlerine geri döner. Aile hekiminizin yaşadığınız gelişmelerle ilgili detaylı bilgi sahibi olmama olasılığına karşılık tedavinizi gerçekleştiren doktorunuzla yapacağınız uzun süreli ve kişiye özel bir kontrol planı çok önemlidir.
Kontrol planı şu başlıklardan oluşmalıdır:
Kanser tanısı
Tedavi (zamanlaması, dozajı ve devam süresi)
Kanser ve tedavisinin muhtemel yan etkileri
Kontrol muayenelerinin sıklığı
Kontrollerde uygulanacak testler
Sağlıklı kalabilmek, nüksetmesini ya da metastazı engellemek için öneriler
Kontrol planlarında takip edilecek başlıkların birçoğu tedavi sonrası ilk beş yıla odaklanır. Daha uzun vadeli bir kanser kontrol planı için uzmanların akademik onay alan önerileri temel alınmaktadır.
Tedavi sonrası takip, belirli kanser türleri için uzun vadeli kontrolleri ve yıllık testleri içermektedir. Başlıca kanser türlerinin tedavi sonrası uygulanacak test ve araştırmalara bir göz atacak olursak, söz konusu test ve uygulamalar şöyle sıralanabilir:
Akut Lösemi
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Genel kan sayımı
İdrar Kesesi
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
İdrar sitolojisi (Kistektomi uygulanmadıysa)
Sistoskopi
Meme
Bütün meme kanserleri için:
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Mamogram
Tamoksifen tedavisi alan invaziv meme kanseri için:
Pelvik muayene
PAP smear testi
Tedavi kemoterapi içeriyorsa:
Tam kan sayımı
Akciğer fonksiyon testleri
Alkalin fosfat testi (normalin üstünde görülen enzim oranları için)
Kemik sağlığı değerlendirme testleri
Rahim ağzı
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Pelvik muayene
PAP testi
Akciğer röntgeni
Kronik Lösemi
Uzun süreli kontroller için genel bilgilendirme bulunmamaktadır. Sağlık durumunuzu doktorunuzla konuşmalısınız.
Kolon
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Kolonoskopi (doktorunuz tarafından talep edildiği takdirde)
Rahim
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Pelvik muayene
CA-125 kan testi (eğer değerlerde artış söz konusu ise)
Gastrointestinal (Kolon, Yemek borusu, Karaciğer, Pankreas, Mide)
Uzun süreli kontroller için genel bilgilendirme bulunmamaktadır. Sağlık durumunuzu doktorunuzla konuşmalısınız.
Baş ve Boyun
Tıbbi geçmiş / Baş ve boyun fiziksel muayeneleri
Akciğer röntgeni
Yılda bir opsiyonel uygulanan testler:
Baryumlu pasaj grafisi
Karaciğer fonksiyon testi
Tiroid uyarıcı hormon (TSH) ve kalsiyum testleri
Hodgkin Lenfoma
Hodgkin Lenfoma için uzun süreli kontrollerde genel bilgilendirme testleri bulunmamaktadır. Sağlık durumunuzu doktorunuzla konuşmalısınız.
Böbrek
T1 T2 veya T3 seviyelerindeki savaşçılar için:
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
T4 seviyesindeki savaşçılar için:
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Akciğer filmi
Karın boşluğu tomografisi
Karaciğer fonksiyon testleri
Alkalin fosfat testi
Akciğer
Küçük hücreli akciğer kanseri (SCLC) için:
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Akciğer röntgeni
Laboratuar testleri
Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri (NSCLC) I ve II. Aşamalar için:
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Akciğer röntgeni
NSCLC III.Aşama için:
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Akciğer röntgeni
Laboratuar testleri
Lenfoma
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Akciğer röntgeni
İdrar tahlili
40 yaşında mamogram, daha sonra yılda bir kez (eğer göğüs bölgesinde radyasyon varsa 30 yaşında başlayınız)
Tiroid fonksiyon testleri (bedenin üst bölümünde radyasyon varsa)
Melanom
Melanom in situ için:
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Cilt kontrolü
Diğer cilt kanserleri için:
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Komple cilt kontrolü
Akciğer röntgeni
Laboratuar testleri
Yumurtalık
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Pelvik kontrolü
CA-125 kan testi (eğer değerlerde artış söz konusu ise)
Prostat
Kesin tanı öncesi için:
Her altı ayda bir PSA testleri
Tedavinin ardından yaklaşık 10 sene geçtiyse;
Her altı ayda bir PSA testleri
Her altı ayda bir dijital rektum kontrolü (DRE)
Senelik transrektum ultrason
NxM1, TxN1 veya post androjen ablasyonlar için:
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
PSA testleri (3-6 aylık sürelerde)
DRE (3-6 aylık sürelerde)
Kemik taraması (PSA değerlerinde artış varsa)
Sarkom
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
Akciğer röntgeni
Laboratuar testleri
Öncelikli bölgeler için röntgen filmi
Tiroid
Tıbbi geçmiş / Fiziksel muayene
T4 serumu
Tiroid uyarıcı hormonu (TSH)
Akciğer röntgeni
Tercih edilen konularla ilgili görüntüleme çalışmaları
“İki kez testis kanseri atlattım, ikincisinde lenflere de sıçramıştı. Toplamda üç kanser geçirdim, kemoterapi ve radyoterapi dahil tüm tedavi süreçlerini yaşadım. Tesadüfen bana söylenen bir tavsiyeyle tedaviye başlamadan önce spermlerimi dondurduk. Bugün bir kız bir erkek çocuğum var.”
Alim Erginoğlu – Kanser savaşçısı
KANSER TEDAVİSİ VE KISIRLIK
Son 30 yılda kansere bağlı ölümlerde belirgin bir azalma izleniyor. Örneğin 5 yıllık sağ kalım oranı erişkin kanserlerinde 1970’lerde yüzde 50 iken, 2000’li yıllara geldiğimizde yüzde 66’ya çıkıyor. Çocukluk çağı tümörlerinde ise sonuçlar daha yüz güldürücü: Sağ kalım oranları yüzde 58’den yüzde 81’e yükseliyor. Hiç kuşkusuz gelişmiş tanı metotları ile tümörler artık daha erken evrede yakalanmakta. Ayrıca tümör biyolojisini daha iyi anlamamız ve bunların getirisi olarak daha etkili, daha hedefe yönelik tedavilerin kullanıma girmesi ile kanser hastalarının yaşam süreleri hızla uzuyor. Tanı alan bireyler daha uzun yaşadıkça bu hasta grubunun yaşam kalitesi ile ilgili sorunlar da gündeme gelmeye başlıyor. Bu sorunlardan birisi de kısırlık. Maalesef kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar (kemoterapi) ve ışın (radyoterapi) üreme sistemini olumsuz etkileyerek kısırlığa yol açıyor. Bu durum çocuk doğurma yaşını henüz tamamlamamış genç hastalar ile çocukluk çağı tümörlerinde özellikle önemli. Bu hastaların üreme yeteneklerinin (fertilite) korunması (prezervasyon) son yıllarda önemi giderek artan üreme tıbbının bir alt kolu olarak ortaya çıkıyor.
KANSER İLAÇLARI NASIL KISIRLIK YAPIYOR?
Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar kanser hücresi yanında normal hücrelerin de ölümüne sebep olabiliyor. Radyoterapi de benzer mekanizmalar ile yumurta hücresinin ölümüne sebep oluyor. Her kanser ilacı aynı toksik etkiye sahip değil. Alkilleyici olarak bilinen kemoterapi ilaçları yumurtalık dokusu üzerinde en fazla tahribata yol açan grup olarak biliniyor. Alkilleyici kemoterapi ilaçları aşağıdaki gibi farklı alt gruplarda toplanıyor. Şayet bu kemoterapi ilaçlarından biri veya bir kaçını kullanmak zorundaysanız, yumurtalık dokunuzda tahribat ve buna bağlı kısırlık riski de artacaktır.
Nitrojen mustard: (Klorambusil, Klormethin, Siklofosfamid, Ifosfamid, Melfalan, Bendamustin, Trofosfamid, Uramustin)
Nitrozüreler: (Karmustin, Fotemustin, Lomustin, Nimustin, Prednimustin, Ranimustin, Semustin, Streptozosin)
Platinyum (alkileyici benzeri): (Karboplatin, Sisplatin, Nedaplatin, Oksaliplatin, Triplatin tetranitrat, Satraplatin)
Alkil sulfonatlar: (Busulfan, Mannosulfan, Treosulfan)
Hydrazinler: (Prokarbazin) • Triazenler:(Dakarbazin, Temozolomid) • Aziridinler: (Karbokünon, ThioTEPA, Triaziquone, Triethylenemelamine)
Hemen tüm kanser türlerinde sıkça kullanılan siklofosfamid en çarpıcı örnek olarak gösterilebilir. Temel işleyiş mekanizması olarak yumurta hücresi (oosit) içindeki yapı taşları ve DNA’sında hasara yol açarak hücrenin ölümüne yol açarlar. Bu ilaçlar ne kadar yüksek dozda ve ne kadar uzun süreli kullanılırsa yumurtalık dokusunda da o kadar fazla sayıda yumurta hücresi ölümüne neden olurlar. Bunun sonucu olarak da hastada adet düzensizlikleri, adetten kesilme ve erken menopoz riski o oranda artar. Her kadının yumurtalık dokusunda belli sayıda yumurta hücresi bulunur ve buna yumurtalık rezervi denir. Yumurtalık rezervindeki yumurta sayısı bir kadının ne zaman menopoza gireceğini başka bir deyişle reprodüktif (üreme) yaşam süresini belirler. Rezerv ne kadar fazla kayba uğrarsa kısırlık ve erken menopoz riski de o oranda artar.
KANSER TEDAVİSİ SONRASI KISIRLIK RİSKİ NEDİR?
Kanser tedavisi ve/veya sonrasında kısır kalma riskini belirleyen bazı faktörler vardır. Bunlardan birincisi hastanın yaşıdır. Yaş ilerledikçe doğal olarak yumurtalık rezervi de azalma gösterir. Örneğin, yeni doğan bir kız çocuğunun yumurtalıklarında 1 milyon yumurta hücresi varken, buluğ çağına girdiğinde bu sayı 300 bine düşer. 35 yaşında ise yaklaşık 35 bine iner. Nihayet menopoza girdiğinde yaklaşık bin adet yumurta hücresi kalır ve hiçbir şekilde büyüme göstermezler. Genç yaşta ve rezervi daha fazla olan bir hastanın yumurtalık dokusunda kemoterapi tedavisi sonrası yumurta kalma şansı, ileri yaşta ve rezervi daha az olan bir hastaya kıyasla daha fazla olacaktır. Başka bir deyişle hasta ne kadar genç ise tedavi sonrası erken menopoz ve kısırlık riski de o oranda düşecektir. Örneğin 30 yaşın altında meme kanseri tanısı konan bir kadın 6 kür siklofosfamid içeren CMF kemoterapisi aldığında menopoz riski yüzde sıfır iken 30-40 yaş arası bu risk yüzde 10’a çıkmaktadır. Aynı kemoterapiyi yaşı 40-50 arasında olan bir kadın alırsa tedavi sonunda menopoza girme riski yüzde 80’dir. Ancak unutmayın ki, genel olarak hastanın yaşı olası yumurtalık rezervi konusunda fikir verse de kronolojik yaş ile over (rahim) yaşı her zaman aynı olmayabilir. Örneğin 25 yaşındaki genç bir hastanın rezervi, 30 yaşındaki bir hastanın rezervinden daha az olabilir. Ailesel, kalıtsal ve çevresel faktörler elbette bu durumun oluşmasından kısmen sorumludur. Bu nedenle yumurtalık rezervini belirleyici testlere ihtiyaç vardır. Yumurtalık rezervinizi kanda bazı hormonlara bakarak ve ultrasonografide yumurtalıklarınızdaki büyümekte olan yumurtaları (antral folikül) sayarak belirliyoruz. Kanda adetinizin 2. veya 3. günü FSH (folikül stimulan hormon) isimli hormona veya adetinizin herhangi bir gününde antimülleryen hormon (AMH) düzeyine bakıyoruz. Normal rezervli bir hastada yumurtalıkta ortalama 4-5 antral folikül bulunmalı; FSH hormonun düzeyi <10 IU/mL; AMH 2-6 ng/mL arasında olmalıdır. Kanser tedavisi sonrası kısırlık riskini belirleyici bir diğer faktör tedavinin şekli ve süresidir. Örneğin, çok toksik olmayan tedaviler uzun süre verilirse kısırlığa yol açabilirler. Radyoterapi tek doz yerine bölünmüş (fraksiyone) dozlarda verildiğinde veya yumurtalıklara yakın bölgeler radyasyon ışınına maruz kaldığında kısırlık riski daha fazla olacaktır.
KANSER TEDAVİSİNE BAĞLI KISIRLIKTAN NASIL KORUNABİLİRİM?
Öncelikle tedaviniz için planlanan kemoterapi ve/veya radyoterapinin dozları, tedavinin ne kadar süreceği belirlenmelidir. Ardından bu konuda uzman bir hekime başvurarak, tedavi sonrası kısırlık ve üreme yeteneğinizle ilgili –varsa- diğer olumsuzluklar konusunda ayrıntılı bilgi almanızı öneririz. EN ÖNEMLİ NOKTA; SİZ TEDAVİYE BAŞLAMADAN KISIRLIKTAN KORUYUCU İŞLEMLERİN YAPILMASIDIR. Kanser tedavisine bağlı kısırlıktan korunmanın 3 yolu vardır:
Embriyo dondurma: Evli hastalarda uygulanabilir. İşlem aslında bir tüp bebek tedavisidir. Âdetinizin 2. veya 3. günü veya bir önceki âdetinizin 21.günü tedaviye başlanarak yumurtalıklarınızdaki yumurtaların büyümesi sağlanır. Bu süre yaklaşık 10-14 gündür. Ardından seri ultrason takipleri ile yumurtalar belli büyüklüğe ulaştığında yumurtlamayı tetikleyici (çatlatma) hormon enjeksiyonu yapılarak yumurtalar toplanır. Toplanan yumurtalar eşinizden alınan spermler ile döllenir ve dondurularak saklanır. Embriyo dondurma, en başarılı kısırlıktan koruyucu metottur. Zira dondurulup çözülen embriyo başına gebelik oranları yüzde 30 düzeyindedir. Ancak her hastada embriyo dondurmak mümkün olmayabilir. Örneğin evli olmayan hastalar ve çocuklarda bu işlemin yapılması mümkün değil. İşlem bir tüp bebek uygulaması olduğu için adet kanamasının belli günü tedaviye başlanacağı ve en az 10-14 günlük bir zamana ihtiyaç duyulacağından kemoterapi veya radyoterapiye hemen başlaması gereken hastalar için de yine uygun bir seçenek sayılmaz.
Oosit (yumurta hücresi dondurma): Evli olmayan erişkin hastalarda düşünülmesi gereken bir seçenektir. İşlem aynı embriyo dondurmada olduğu gibidir. Tek fark yumurta toplama işleminden sonrasında yapılacak işlemlerdedir. Embriyo dondurmada sperm ile döllenip saklanan yumurtalar burada döllenmeden dondurulmaktadır. Ne var ki işlemin başarı oranı embriyo dondurmadan daha düşük olup, dondurulup çözülen oosit başına canlı gebelik oranı yüzde 3-6 arasındadır.
Yumurtalık dokusu dondurma: Embriyo ve oosit dondurma için zamanı olmayan veya tıbbi olarak buna engel bir durumu bulunan hastalar ile çocuk çağı kanser hastalarında düşünülmesi gereken bir seçenektir. İşlem diğerlerinden farklı olarak ameliyat gerektirir. Genellikle kapalı ameliyat olarak bilinen laparoskopi iuygulanır. Bu yöntemle yumurtalıklardan biri veya her ikisi de alınarak küçük parçalar halinde dondurulmaktadır. Yumurtalık dokusu dondurma hâlâ deneysel bir işlem olarak kabul ediliyor. Zira gerçek başarı oranı henüz bilinmese de diğer iki işlemden daha düşük olduğu öngörülüyor. Dünyada yumurtalık dokusu dondurulup saklanmış ve daha sonra hastaya nakledildikten sonra gerçekleştirilen 12 canlı doğum bildirilmiştir. Dokuyu dondurup ve tekrar çözüp hastaya naklettikten sonra içindeki yumurtaların yüzde 60’ı kaybedildiği için yumurtalık rezervi iyi olan (yani yumurtalık dokusunda çok miktarda yumurta bulunduran) genç erişkin ve çocuklarda yapılması gerekir. İleri yaşta (35 yaş ve üzeri) veya yumurtalık rezervi kötü olan hastalarda önerilmemelidir.